EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE (ÇEKİŞMELİ) BOŞANMA DAVASI |
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanma davası,TMK 166/1-2 maddelerinde düzenlenmiştir. Eşlerin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden biri boşanma davası açabilir. Davayı açan eşin, davacının kusuru daha ağır ise, davalı eşin davaya itiraz hakkı vardır. Bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evliliğin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmaması durumunda, boşanmaya karar verilebilir.EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE (ÇEKİŞMELİ) BOŞANMA ŞARTLARIEvlilik birliğinin temelinden sarsılması şartı, şiddetli geçimsizlik olarak da yorumlanabilir. Eşlerin pek çok konuda anlaşamamaları, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet verecek önemli bir hadise yaşamaları halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması olgusu gerçekleşmiş olur.Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için evlilik birliğinin eşlerin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede sarsılmış olması gerekir. Evlilik birliği içerisinde yaşanan olaylar, eşlerin ortak hayatı sürdürmelerini imkansız kılmalıdır. Ortak hayatın sürdürülemeyeceğine karar verecek olan hakimdir. Davacı ortak hayatı sürdürmenin kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olduğunu ispatlamak zorundadır. Açılan davada, davacının kusuru daha ağır ise, davalının davaya itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında korunmaya değer bir menfaat kalmamışsa boşanmaya karar verilir. Boşanmanın gerçekleşmesi için taraflardan birinin daha ağır kusurlu olması gerekir. EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASINDA EŞE NAFAKA VERİLİR Mİ?Boşanma ile yoksulluğa düşecek eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilir. Yoksulluk nafakası da boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde:“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. TMK’nin 175. maddesinde geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424, 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir. Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Eş söyleyişle, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Yine, yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması, diğer bir ifadeyle kendi kusurundan kaynaklanmamak koşuluyla yoksul olmaması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlâki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2208 E., 2020/575 K.) EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASINDA YETKİLİ MAHKEMEEvlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri yada boşanma davasının açılmasından önce son defa altı aydır birlikte oturdukları yer mahkemesidir.EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEMEEvlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasında görevli mahkeme, Aile Mahkemesidir. Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemesi Aile Mahkemesi sıfatı ile boşanma davasına bakar.EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI YARGITAY KARARLARIEvlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasında Tam Kusur“Mahkemece, davalı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle erkeğin davasının kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı kadına yüklenen “Eşini eve almadığı" vakıası tanık Muhammed'in beyanınında geçmekte olup, tarafların ortak çocuğu olan davacı tanığı Muhammed'in davalı ile aralarındaki husumet nedeniyle ifadesine itibar edilemeyeceği, çocuklarına "Sizi bu evden atacağım, çıkaracağım" dediği, evin kilidini habersiz değiştirdiği ve Konya Merkezde bulunan eşyaları habersiz olarak alıp götürdüğü” vakıalarına erkeğin dava dilekçesinde dayanmadığı, "Davalı kadının köyde yaşamak istemediği, bu şekilde kadının birlik görevlerini yerine getirmediği" vakıasının ise, yukarıda 2. paragrafta anlatılan kadının açtığı ve kesinleşin bağımsız tedbir nafakası davasında kadına kusur olarak yüklenilmediği de dikkate alındığında, davalı kadına yüklenebilecek başkaca da kusurlu davranışın bulunmadığı, davacı erkeğin eşi ve evin ihtiyaçlarıyla ilgilenmediği, kadını köyde yaşamaya zorladığı ve kadının yaşadığı Konya' daki evi kadından habersiz sattığı, bu haliyle erkeğin tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece davacı erkeğin davasının reddi gerekirken, kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş ve bozmayı gerektirmiştir. Yukarıda gösterilen sebeple bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/2561 E., 2020/3634 K.)Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasının Islahı ile Zina Sebebi ile Boşanma Talebi“Davacı-karşı davalı kadın 09.03.2015 tarihinde evlilik birliğinin temelinde sarsılması hukuki nedenine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuş, 06.06.2016 tarihli usule uygun ıslah dilekçesi ile davasını terditli hale getirerek; tarafların zina (TMK m. l61) olmadığı takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki nedenine dayalı olarak boşanmaları talebinde bulunmuştur. Davacı-karşı davalı kadının ıslah dilekçesi incelendiğinde; talebin dava dilekçesinin ıslahı niteliğinde olduğu, bu durumda TMK 161. maddesinde belirtilen 6 aylık hak düşürücü sürenin davanın açıldığı tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadın davalı-karşı davacı erkeğin Yasemin isimli kadınla 14.11.2014 - 16.11.2014 tarihleri arasında aynı uçakla Antalya’ya gidip aynı otel odasında kaldıkları iddiasında bulunmuş ve dosya arasında bulunan müzekkere cevapları ile iddiasını ispatlamıştır. Belirtilen olay tarihleri dikkate alındığında 09.03.2015 tarihinde açılan davada 6 aylık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmakta olup bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesinin zina hukuki nedenine dayalı olarak açılan davada verdiği hükme yönelik istinaf başvurusunun esası incelenecek yerde, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/1854 E.,2020/3542 K.)Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Dayalı Boşanmada Kusur İspatı“Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda davacı erkek vekili dava dilekçesinde; davalının, müvekkilinin arkadaş ve akrabalarının ortak ikamete gelmesini istemediği için uzun süredir görüşemediğini, aile bütçesine katkıda bulunmadığını, müvekkilinin maaşı evi geçindirmeye yetmediği için çalışması konusunda baskı yaptığını, bu davranışları taraflar arasında soğukluk yarattığından müvekkilinin 2013 yılı Haziran ayında İzmir’e yerleştiğini ve artık burada yaşamak istediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı kadın vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında geçimsizliğin bulunmadığını, davacının ikameti terk ettiğini, müvekkilinin bu durumu davacının geçici bir bunalımda olmasına bağladığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 26.12.1992 tarihinde evlendiği, eldeki davanın 24.02.2014 tarihinde açıldığı, davacı tanıklarının beyanlarında yer alan bir kısım olaylardan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olayların kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, kaldı ki tanık ifadelerinin duyuma dayalı, taraftan aktarma beyanlar olup birliğin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmadığı, sebep ve saiki açıklanmayan soyut ve inandırıcılıktan uzak olduğu görülmektedir. Bu hâliyle davalının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu bir davranışı ispatlanmamış olup, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2. maddesi uyarınca evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı sabit olmadığından davanın reddi gerekmektedir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2440E., 2020/505 K.) Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davası – Usulsüz Tebligat – Muhatabın Tebliğe Muttali OlmasıYasal düzenlemeler karşısında somut olaya gelindiğinde; evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı olarak açılan davada davacının cevaba cevap dilekçesinin davalıya tebliği için düzenlenen mazbatada tebliğ memurunun adı ve soyadı bulunmadığı için yapılan tebligatın usulsüz olduğu, ancak davalı vekilinin ikinci cevap dilekçesi sunarak cevaba cevap dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğine, tebligatın usulsüz olduğuna dair bir itirazda bulunmadığı, ön inceleme tutanağında da cevaba cevap dilekçesinin davalı tarafa tebliğ edildiğinin belirtildiği, gerek ön inceleme gerekse diğer duruşmalarda bu konuda bir itiraz ileri sürülmediği gibi 14.09.2017 tarihli karar duruşmasında davalı vekilinin usulsüz tebligat nedeniyle savunma haklarının kısıtlanmadığı, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesi aşaması tamamlanarak delillerin toplandığı, esasa dair itirazlarının bulunduğu yönündeki beyanıyla usulüne aykırı tebliğe rağmen tebliğe muttali olduklarını açıklamıştır. Bu nedenlerle her ne kadar cevaba cevap dilekçesinin davalı vekiline tebliği için düzenlenen tebligat usulsüz ise de muhatap tebliğe muttali olup hukuki dinlenilme hakkı da ihlal edilmediğinden direnme kararı yerindedir. O hâlde, yukarıda açıklanan ilkeler ve gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/30 E., 2020/506 K.)Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Dayalı Boşanma Davasında Maddi – Manevi Tazminat“Mahkemece tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK. 166/1. maddesi) hukuki sebebine dayalı açtıkları karşılıklı boşanma davalarında taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de, toplanan delillerden davacı-davalı kadının eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine ve müşterek çocuğa hakeret ettiği, özel hayatlarını başkalarına anlattığı ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davalı-davacı erkeğin de eşine hakaret ve tehdit ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında davacı-davalı kadın ağır kusurludur. Az kusurlu davalı-davacı erkek yararına Türk medeni Kanununu 174/2. maddesi gereğince uygun miktarda manevi tazminat takdiri gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile tarafların eşit kusurlu olduklarından bahisle reddi doğru bulunmamıştır. Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA..” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/26972 E., 2015/14189 K.)Sadakat Yükümlülüğünün İhlali Nedeniyle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Sebebiyle Boşanma – Manevi TazminatToplanan delillerden 23.03.2005 tarihinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine (TMK md. 166/1-2) dayalı olarak açtığı boşanma davası, kadının bir kusurunun ispatlanamaması nedeniyle reddedilen davacı kocanın; S. isimli kadından 23.07.2011 tarihinde H.isimli bir kız çocuğunun dünyaya geldiği ve bu çocuğu tanıyarak nüfusuna kaydettirdiği; böylece Türk Medeni Kanununun 185/3. maddesinde yer alan ve evlilik birliği süresince geçerli olan "eşlerin birbirlerine olan sadakat yükümlülüğünü" ihlal ettiği anlaşılmaktadır.Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, açıklanan bu olayın kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde; mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md.4 TBK. md. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir. …….Temyiz edilen hükmün yukarıda 2 ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2012/11588 E., 2013/876 K.) Eşin Pek Çok Suçtan Hükümlü Olması Sebebi İle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma“Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının uyuşturucu madde ticaretinden hükümlü olduğu, uyuşturucu kullandığı ayrıca hırsızlık suçundan birden fazla kez yargılanarak ceza aldığı ve mahkemece dinlenen davacı tanıklarının anlatımlarıyla da işbu vakıaların doğrulandığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.m.166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır. Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA…”(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/10522 E, 2016/148 K.)Hayata Kast, Pek Kötü Muamele ve Onur Kırıcı Davranış Sebebi İle Boşanma – Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat sürme Sebebiyle Boşanma – Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası – Terditli Dava“Davalı-davacı kadın dava dilekçesinde hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış sebebi ile (TMK. md.162) olmadığı takdirde, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebebi ile (TMK. md. 163), bu da olmadığı taktirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine (TMK. md. 166/1) dayalı olarak boşanmaya karar verilmesini talep ederek, terditli dava açmıştır. Mahkemece, tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile boşanmalarına karar verilmiş, davalı-davacı kadın dava dilekçesinde yer alan hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış ile suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme nedenlerine dayalı boşanma talepleri hakkında gerek gerekçe, gerekse hükümde bir açıklama yapılmamıştır. Dava terditli olarak açıldığına göre, davalı-davacı kadının özel boşanma sebeplerine dayalı talepleri hakkında olumlu - olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/8008 E., 2015/24672 K.)Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma – Ziynet Alacağı DavasıDavacı kadın, dava dilekçesinde davalı erkeğin ailesi tarafından evden atıldığını, ziynetlerinin verilmediğini belirterek ziynetlerin bedelinin iadesini istemiş, davalı taraf ise cevap dilekçesinde ziynet eşyalarını davacı kadının giderken yanında götürdüğünü kaldı ki talep edilen kadar ziynet eşyası takılmadığını savunmuştur. Mahkemece ziynet alacağı davasının reddine hükmedilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tanık beyanları ve düğün fotoğraflarına göre ziynetlerin varlığı sabit olup, davacı kadının tanıklarının beyanlarına göre, davacı kadının erkeğin ailesiyle birlikte yaşadığı evden erkeğin ailesi tarafından kovulduğu, kadının babasının kadını almaya gittiği, daha önce altınların kadın tarafından götürüldüğünün de ispatlanamadığı anlaşılmaktadır. Öyleyse kadının ziynet alacağı davasının kabulü gerekirken, yazılı gerekçe ile ziynetlere ilişkin talebin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Dayalı Boşanma – Ziynet Eşyalarının İspatı“Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı-birleşen davacının davaya konu ziynet eşyalarını kayınvalidesine teslim ettiği vakıasının kanıtlanamadığı uyuşmazlık dışı bulunan eldeki davada, davalı-birleşen davacının, eşi tarafından müşterek konuttan kovulması karşısında ziynet eşyalarının müşterek konutta olduğu ve hayatın olağan akışına göre davacı-birleşen davalı tarafından davalı-birleşen davacı evden ayrılırken almasına izin verilmesinin mümkün olmadığı olgusu kabul edilerek ziynet eşyası davasının kabulüne karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.…Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır. Ziynet eşyalarının aynen, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren yasal faizi ile 500,00TL bedeline hükmedilmesinin dava ve talep edildiği, 03.09.2013 tarihli ıslah dilekçesinde ise; bilirkişi raporu doğrultusunda (7 adet 22 ayar 12’şer gr bilezik ve 7 adet çeyrek altın için) dava değerinin toplam 8.610,00TL olarak ıslah edildiği somut olayda davalı-birleşen davacı birleşen dava dilekçesinde, dava konusu ziynet eşyasını balayına gidecekleri için eşinin de telkinleriyle kayınvalidesine teslim ettiğini, eşinin ve ailesinin oyalamaları yüzünden ziynet eşyalarını geri alamadığı vakıasına dayanmış, bu vakıasını da ıslah dilekçesinde, birleşen davaya sunduğu 23.10.2012 tarihli cevaba cevap dilekçesinde ve de ilk karara yönelik temyize cevap dilekçesinde yinelemiştir. Davalı-birleşen davacının dayandığı bu vakıanın ispatlanamadığı mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki, mahkemece, davalı-birleşen davacı tarafından dayanılmayan vakıalar değerlendirilip, ziynet eşyalarının müşterek konutta bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, davalı-birleşen davacının müşterek konutu kendi isteği ile terk etmediği, kovularak müşterek konuttan gönderildiği, aksi düşüncenin hakkaniyet kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Davalı-birleşen davacı davaya konu ziynet eşyalarını eşinin telkinleriyle kayınvalidesine teslim ettiği vakıasını kanıtlayamamıştır. Direnme kararına gerekçe yapılan ve mahkemece irdelenen olaylara ise usulüne uygun şekilde dayanılmamıştır.Davalı-birleşen davacı tarafından dayanılmayan vakıa esas alınarak uyuşmazlık sonuçlandırılamaz. Usulüne uygun şekilde ileri sürülen iddia ve savunmaya yönelik vakıalar doğrultusunda araştırma yapılarak bir sonuca varılır. Aksi düşünce ve değerlendirme kanunun ağır ve açık ihlali niteliğinde olur. Bu sebeplerle ziynet eşyası davasının reddine karar verilmelidir.” |
İnternet sitemizde yer alan tüm makale ve içeriklerin telif hakkı AKYILDIZ HUKUK BÜROSU avukatlarından AVUKAT ESRA AKYILDIZ YAŞAR’a aittir. Sitemizdeki makalelerin kopyalanması ve izinsiz olarak alınması durumunda hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.