NAFAKANIN KALDIRILMASI YADA NAFAKA AZALTILMASI (İNDİRİLMESİ) DAVASI |
Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın azaltılmasına karar verilebilir. Nafaka Alacaklısının yoksulluğunun azalması yada ortadan kalkması veya nafaka borçlusunun ekonomik durumunun kötüleşmesi halinde nafakanın kaldırılması yada nafakanın azaltılmasına karar verilebilir. |
Türk Medeni Kanunu madde 176/3-4 hükümleri uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar. Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
“Buna göre; nafaka, anlaşmalı boşanma sonucu belirlense dahi; nafaka borçlusunun gelir ve mal varlığında, sonraki zamanlarda elinde olmayan çeşitli sebeplerle gerçek ve önemli ölçüde azalma olup, nafakanın ödenmesinin çekilmez bir hal aldığı durumlarda; nafaka hakkaniyete uygun bir miktarda indirilebilir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T.18.12.2014, 2014/10769 E.,2014/16833 K.)
Tedbir nafakası; davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici bir önlemdir. TMK madde 200 gereği koşullar değiştiğinde hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine kararında gerekli değişikliği yapar veya sebebi sona ermişse alınan önlemi kaldırır.
İştirak nafakası ise kural olarak çocuğun ergin olması, evlenmesi gibi sebeplerin varlığı halinde kalkmaktadır. Ancak çocuk ergin olmasına rağmen eğitimine devam etmekteyse, o halde ana babanın yükümlülüğü devam edecektir. TMK madde 331 uyarınca; durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.
Yardım nafakası noktasında ise TMK madde 365/3 gereği; nafakanın, yükümlülerin bir veya bir kaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hâkim, onların nafaka yükümlülüğünü azaltabilir veya kaldırabilir. Türk Medeni Kanunun 176/4 maddesinde; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyet gerektirdiği hallerde iradın azaltılmasına karar verilebileceği düzenlenmiştir. Nafakanın kaldırılması yada azaltılması, şartlar ve koşullar göz önünde tutularak hakkaniyete göre belirlenir.
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davasında herhangi bir zamanaşımı öngörülmemektedir. Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası, nafakanın kaldırılması veya azaltılması için gerekli şartlar oluştuğu takdirde her zaman açılabilmektedir.
Nafakanın kaldırılması veya indirilmesi için açılacak olan davada görevli mahkeme, aile mahkemesidir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde bu dava, Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülecektir. Bu davalarda yetkili mahkeme ise; Türk Medeni Kanunu madde 177 uyarınca, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesidir.
“…Somut olayda, taraflar arasında görülen anlaşmalı boşanma davasındaki protokolle davacı müşterek çocuk için davalıya aylık 1.800 TL iştirak nafakası ödemeyi kabul etmiştir. Sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.’nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.
Ancak, Borçlar Kanununun 19. ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK md.2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.
…Somut olayda, dava tarihi itibariyle de davacının ekonomik durumunda önemli ölçüde bir değişikliğin gerçekleştiği de kanıtlanmış değildir. Mahkemece söz konusu iştirak nafakasından indirim yapılmasını gerektirecek nitelikte davacının ekonomik durumunda değişiklik olup olmadığı tartışılmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T.13.01.2015, 2014/12407 E.,2015/438 K.)
“…Davalı kadın boşanma davası sırasında bir işte çalışmamaktadır. Kendisine aylık 300 TL yoksulluk nafakası bağlanmış, boşanmadan sonra davalıya babasının ölümüyle aylık 805 TL ölüm aylığı bağlanarak, asgari ücret seviyesinde bir gelire kavuşmuştur. Aldığı nafaka ile geçinmesi günümüz ekonomik koşullarında mümkün görünmediğine göre, aldığı nafaka ile, ölüm aylığı maaşı miktarı toplamı ise, davalıyı yoksulluktan kurtaracak nitelikte bulunmadığı açıktır. Zira yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Bu nedenle yoksulluk nafakasının tümüyle kaldırılması doğru görülmemiştir. Ne var ki davacı, yoksulluk nafakasının kaldırılmasını, olmadığı takdirde indirilmesini talep etmiştir. Mahkemece kaldırma talebinin reddi ile, yoksulluk nafakasının mahkemece hakkaniyet ölçüsünde indirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş olması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.”(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T.13.01.2015, 2014/12478 E., 2015/446 K.)
“…Boşanma kararı 4.1.2010 tarihinde kesinleşmiş, eldeki dava ise 20.07.2012 tarihinde açılmıştır. Boşanmadan sonra davalının, 2011 yılı Haziran ayından 2012 yılı Nisan ayına kadar bir başka erkekle fiilen evliymiş gibi birlikte yaşadığı, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu hal, yoksulluk nafakasının kaldırılması sebebidir. Daha sonra bu şahıstan ayrılmış olması, yoksulluk nafakasının devamını haklı göstermez. Türk Medeni Kanununun 176/3. maddesi şartları gerçekleşmiştir. İsteğin kabulü ile davalı lehine boşanma kararı ile hükmedilen aylık irat şeklindeki yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddi doğru bulunmamıştır.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi T.03.03.2014, 2013/20565 E., 2014/4474 K. )
“…Somut olayda; davacının kolluk araştırmasına göre emekli polis memuru olduğu, 1.100 TL emekli maaşı aldığı evinin ve aracının olduğu tespit edilmiş; ancak davacının bu tespite itiraz ederek evinin olmadığı, eşi ile birlikte kirada oturduğu yönünde beyanda bulunulduğu; davalının ise, ev hanımı olduğu, üzerine kayıtlı evinin olduğu kızı ile birlikte oturduğu anlaşılmaktadır. Davalının eline geçen gelir miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir. Davacının, emekli olması nedeniyle ekonomik durumundaki kötüleşme ise; nafakanın kaldırılmasına değil, artırılması veya azaltılmasına etki edecek olgulardandır.
O halde, mahkemece yapılacak iş; davacının, emekli olması nedeniyle aldığı maaş ve malvarlığının tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespit edildikten sonra; tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, şartlar mevcutsa TMK' nın 4. maddesinde vurgulan hakkaniyet ilkesi gereğince, nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar vermek olmalıdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T.10.03.2014, 2013/19127 E.,2014/3680 K.)
“…Aydın Aile Mahkemesinin 27/10/2009 tarihli 2009/1281-1204 E-K. sayılı boşanma kararı ile velayeti davalı annesine verilen tarafların müşterek çocuğu Güneş için gelecek yıllarda dava tarihi esas alınmak suretiyle her yıl %20 oranında arttırılmasına karar verilmesi suretiyle hükmedilen aylık 2.500,00 TL iştirak nafakasının ayda 1.500,00 TL azaltılarak aylık 1.000,00 TL'ye indirilmesine ve davacıdan alınarak velayeten çocuğa harcanmak üzere davalıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
Somut olayda; taraflar arasında 27/10/2009 yılında gerçekleşen boşanma davasında, anlaşma protokolüne göre müşterek çocuk için aylık 2.500 TL nafakaya hükmedildiği anlaşılmaktadır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasındaki denge sonradan, şartların olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulmuşsa, taraflar artık o akitle bağlı tutulamazlar, değişen bu koşullar karşısında Medeni Yasanın 2.maddesinden yararlanarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesini mahkemeden isteyebilirler.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelerden ve tanık beyanlarından davacının boşanmadan sonra işyerini kapattığı hakkında muhtelif miktarda ve sayıda icra takibinin olduğu anlaşılmakta; davalı hakkında yapılan araştırmada öğretmen olan davalının ek ders ücretleri ile birlikte toplam aylık 2.231,58 TL maaş aldığı, tekrar evlendiği, evi ve arabasının olduğu müşterek çocuğun daha önce okuduğu TED Kolejinden alınarak devlet okuluna devam ettirildiği anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında, tarafların gelir durumları, müşterek çocuğun yaşı ve eğitim durumu ihtiyaçları, nafakanın niteliği, ekonomik göstergelerdeki değişim nazara alındığında mahkemece yapılan indirim fazla olup, TMK' nun 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyete uygun bir miktarda indirim yapılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA...”(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T.03.11.2014, 2014/6278 E., 2014/14190 K.)
“…Dava; yoksulluk nafakasının kaldırılması ve iştirak nafakasının indirilmesi istemine ilişkindir. Somut olayda; tarafların 2007 yılında boşandıkları, davalı eş lehine 100,00 TL yoksulluk nafakasına, müşterek 4 çocuk lehine ayrı ayrı 100,00 er TL iştirak nafakasına hükmedildiği, 2011 yılında davalının açtığı nafaka artırım davasıyla yoksulluk nafakasının 200,00 TL'ye; iştirak nafakalarının 175,00 TL'ye çıkarıldığı; davacının birikmiş nafaka borcuyla birlikte artan nafaka miktarını ödemekte zorlandığı ve maaşından aylık 725,00 TL kesinti yapıldığı gerekçesiyle 03.07.2012 günü eldeki davayı açtığı, davacının öğretmen olduğu, 2.000,00 TL civarında aylık gelirinin bulunduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamından; nafaka artırım kararının kesinleştiği 12.03.2012 tarihiyle eldeki nafakanın indirilmesi davasının açıldığı 03.07.2012 tarihi arasında nafaka yükümlüsünün ekonomik ve sosyal durumunda her hangi bir değişiklik olmadığı, nafaka alacaklısı kadının ekonomik ve sosyal durumunda da yoksulluk nafakasının indirilmesini gerektirecek bir değişikliğin bulunmadığı, buna karşın geçen zaman içinde çocukların yaşlarının büyüdüğü, bunun doğal sonucu olarak da ihtiyaçlarının artığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacı, birikmiş nafaka alacağı nedeniyle maaşından yüksek oranda kesinti yapıldığını, kesintilerden sonra kalan bakiye maaşın geçimi için yeterli olmadığını gerekçe göstererek eldeki davayı açmış ve mahkemece de talebi yerinde görülerek yoksulluk ve iştirak nafaka miktarlarında indirim yapılmış ise de; nafaka borcunu zamanında ödemeyerek borcun birikmesine neden olan davacının, borcunun artmasına kendisi neden olduğundan, hiç kimsenin kendi kusurundan hak elde edemeyeceği ilkesi göz ardı edilerek yazılı gerekçelerle nafakaların indirilmesi yoluna gidilmesi doğru görülmemiştir. Hal böyle olunca mahkemece; en son nafaka artırımın yapıldığı tarihle, eldeki nafakanın indirilmesi davasının açıldığı tarih arasında nafaka yükümlüsü olan davacının ekonomik ve sosyal durumunda yoksulluk ve iştirak nafakası miktarlarında indirim yapılmasını haklı kılacak bir değişikliğin olmadığı göz önünde bulundurularak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi T.26.05.2014, 2014/820 E., 2014/8178 K.)
Nafakanın kaldırılması veya nafakanın indirimi davası hususunda boşanma avukatı olarak faaliyet gösteren İstanbulda bulunan hukuk büromuzdan detaylı bilgi alabilirsiniz. İnternet sitemizde yer alan tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Esra Akyıldız Yaşar'a aittir. Sitemizdeki makalelerin kopyalanması ve izinsiz olarak alınması durumunda hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. |